Uluslararası Post-Materyalist ve Bütüncül Bilim Konferansı Kısa Raporu


 

Dr.Öğr.Üyesi Nafi Yalçın

 

Üsküdar Üniversitesi Rektörlüğü ve RİNAP (Risale-i Nur Araştırmaları Platformu) birlikte 07 Nisan 2023 tarihinde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin vefatının 63. yıldönümü münasebetiyle gerçekleştirdiği 10. Anma Programı çerçevesinde Uluslararası Post-Materyalist ve Bütüncül Bilim Konferansını düzenledi.

Bu konferansın ana temaları mevcut bilim felsefesinin değerlendirilmesi, materyalist ve pozitivist bilim anlayışının eksik ve yanlışlıkları, maddeci dünya görüşünün bilimi sınırlaması, bütüncül bilim anlayışı, varlığa mana-yı harfi yaklaşımı, din ve bilim birlikteliği, Batıda ve/veya İslam dünyasında bilime yaklaşım ve benzeri konulardan oluştu.

Konferans aynı anda hem Üsküdar Üniversitesinin Bağlarbaşı’ndaki Merkez Yerleşkesinde bulunan Nermin Tarhan Konferans Salonunda yüz yüze hem de Zoom’da çevrimiçi olarak, Youtube’da ve ÜÜTV’de canlı olarak yayınlandı. Ayrıca konferansa yüz yüze veya Zoom üzerinden katılacaklara sertifika da verileceği ifade edildi.

 

Konferansın youtube’ta kayıtlı videosu şu linkten izlenebilir:

https://www.youtube.com/watch?v=-LkrwDR2tqY

 

Cuma sabahı 09:30 da Hafız Ahmet Kaya hocanın kıraat ettiği Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof.Dr. Nevzat Tarhan’ın, Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ahmet Akgündüz’ün ve RİNAP Başkanı Prof.Dr. Niyazi Beki’nin açılış konuşmasıyla başlayan program öğleden önce ‘Bütüncül Bilim Yaklaşımı’ başlıklı oturumla devam etti. Öğleden sonra İngilizce yapılan iki oturumun ardından konferans, katılımcılara verilen teşekkür belgeleri ve aile fotoğrafının çekilmesi ile son buldu.

Prof.Dr. Nevzat Tarhan konuşmasında Bütüncül bilim bakışının, bilimin son paradigması olduğunu ifade etti. Materyalist bakışın ve beş duyumuzun evrenin var oluşunu açıklayamadığını; Nörokuantoloji, Yapay Zekâ, Bilinç çalışmaları ve Duyguların Nörobilimi yeni akıl yürütme yöntemlerini bize sunduğunu belirtti. Konuyu “Kanıta dayalı yaklaşımlar bize farklı bakış açısı getirdi ve Tanrı tasavvurunu yeniden inşa etmemizi zorunlu kıldı. Mantıkla matematiğin nikâhı bilgisayarı ortaya çıkardı. Şimdi Psikoloji ile matematiğin nikâhı bize ‘Tevhid’ inancının bilimsel kanıtlarını sunuyor. Modalite mantığı, Fuzzy mantığı, Entropi yasası yüksek bir dış zekâ ve kontrolü zorunlu kılıyor. Yani Bediüzzaman’ın vurguladığı ‘din ve bilim bir birinin tamamlayıcısıdır’ tezi doğrulanmış oluyor” sözleriyle açıkladı.

Prof.Dr. Niyazi Beki ise Bediüzzaman Said Nursi’nin din ilimleri ile fen bilimlerinin birlikte okunmasının gerekliliğine kuvvetli vurgular yaptığını bazı misallerle açtı: Dinî ilimlerin kaynağı vahiy kitabı Kur’an-ı Hâkim olduğu gibi, fennî ilimlerin kaynağı da kâinat kitabı denilen Kur’an-ı cesimdir. İlahi vahyin eseri olan Kur’an, kudret kaleminin yazdığı mücessem kâinat kitabını şerh ve tefsir etmiştir. Kur’an’ın, kâinatı tefekkür etmek ile ilgili emirlerinin, kulların ibadeti ile ilgili emirleri gibi mutlaka itaat etmeyi gerektiren birer emir olduğu unutulmamalıdır.

Prof.Dr.Ahmet Akgündüz “Pozitivizm Avrupa’da Can Çekişiyor; İnsanlar Maneviyatı Arıyor”başlıklı konuşmasında önemli başlıklara değindi. Öncelikle Dinsiz felsefe ve pozitivizmin en önemli hedefi İslam âlemi ve Türkiye olduğunu ve Bediüzzaman’ın bu sinsi düşmana karşı mücadele ettiğini ve bütün Risale-i Nur Külliyatını, bu dinsiz felsefeyle mücadele etmek için kaleme aldığını ve bu yüzden 28 sene hapis ve sürgün cezalarına maruz kaldığını dile getirdi. İkinci olarak dinsiz felsefenin silahlarından birinin de “din-bilim çatışması” olduğunu ve ne acıdır ki, Avrupa’da hatta dindar Hristiyanlar arasında bile “Dinin olduğu yerde bilimden bahsedilemez” kanaatinin hâkim olduğunu ve Bediüzzaman’ın bu çürük anlayışı da kökünden çözerek, hükümlerini akla ve ilme tesbit ettiren Kur’anın hükmedeceğini dile getirdi. Ayrıca dinsiz felsefe ve pozitivizm zehirlerinin, ancak Hristiyanlığın kendisini yenilemesi ve İslamiyet’e katılması ile mümkün olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç’ın idare ettiği ve "İslam Bilim Geleneğinde Bilim Kavramının Günümüz Bilim Felsefesinde İfade Ettikleri" tebliğ sunduğu bu oturumda İslam bilim geleneğinde bulunan ve diğer bilim geleneklerinde görmek asla mümkün olmayan bilimlerin özelliklerini üzerinde durdu. Bu bilim anlayışı İslam medeniyeti içinde 7 asırda gelişmiş ve mükemmelleşmiştir. Ancak günümüz bilim anlayışı genel itibariyle ne yazık ki Batı medeniyetinde bugün gelinen durumuyla seküler ve ateist anlayışı temel almış ve onu mutlak ve tek bir bilim anlayışı olarak görmüştür. Bilimin her insan faaliyetinde olduğu gibi küreselleşmesi onun külli bir faaliyetmiş gibi algılanması yanılgısına götürmektedir. Bu sorunlar bilim felsefesine ve özellikle bilim epistemolojisine atıfla tartışıldı.

Ardından Üsküdar Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi, ABD, Nevada Üniversitesinden Prof.Dr.Yunus Çengel “Gözlemler Işığında Hayat ve Hayatın Nitelikleri” başlıklı bir sunum yaptı. Çengel sunumunda özetle Canlı varlıkların cansızlara göre sahip olduğu ayırt edici özellikler üzerinde durduktan sonra “Bunlardan daha yüksek düzenlilik düzeyi hayatla ilişkili daha yüksek düzeydeki kanunların varlığını gösterir. Fizik kanunları ve kuvvetleri üzerine ek olarak etkilerini gösteren bir kanunlar ve etkileri seti canlı varlıkları tamamen kontrol ediyor ve yönetiyor gibi görünmektedir. Hayat ile alakalı tamamlayıcı kanunlar ve etkiler seti ve karakteristik özelliklere, nedensel güce sahip bir fail görünümü arz etmektedir. Aynı şekilde canlı, iç değişimleri ve dış davranışları sadece evrensel fizik kanunları ve kuvvetleri tarafından her zaman tahmin edilemeyen doğal bir varlık olarak tanımlanabilir.” gibi görüşleri dile getirdi.

Oturumun sonraki konuşmacısı Manisa Celal Bayar Üniversitesinden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Bünyamin Duran’dı. Duran tebliğinde en genel anlamda, kentleşme, sanayileşme, rasyonelleşme, bilimselleşme ve demokratikleşme gibi anlamları ifade ederken, aynı zamanda din karşıtı bir ideolojiyi de ifade ede sekülerleşmeyi ele aldı. Sekülerleşmenin daha dar anlamlı ateistik, agnostik ve liberal gibi farklı boyutları ve süreçleri üzerinde durduktan sonra Jürgen Habermas Postseküler teorisini anlattı. Habermas'a göre dinin, seküler felsefe ve etiğin üstesinden gelemeyeceği bazı önemli alanlarda çok etkili gücü vardır. Ona göre insan haklarının kazanılması, insanların dayanışma içinde olması ve birbirine saygı duymasında, İbrahimî dinlerin önemli yeri vardır. Fakat modern toplumda sekülerleşerek din hayattan dışlanmış ve vicdanlara hapsedilmiştir. Dinin günlük hayattan kovulması hayatı anlamsızlaştırmıştır. İnsanın yeniden amaç haline getirilmesi gerekmektedir. Bunun için de dinin yeniden kamu alanına dönmesi sağlanmalıdır. Çünkü güç ve paraya tapma ancak dini ahlakla önlenebilir.

Sıradaki konuşmacı Üsküdar Üniversitesi İTBF Dekanı olan Prof. Dr. İbrahim Özdemir konuşmasında post-materyalist bilimin çevre bilinci için vaadlerini ve dini dünya görüşlerinin rolünü ele aldı. Mevcut çevre krizimizin her şeyden önce Batı dünya görüşünün ürünü olduğunu savundu. Özetle “modernite, bilgi için tek meşru araç olarak pozitivist epistemolojiyi meşrulaştırır. Doğayı kutsallıktan çıkarır ve ruhun iç durumunun yoksulluğuna yol açar; diğer tüm dünya görüşlerini, dini ve yerli görüşleri bilim dışı olarak dışlar. Ancak, insanlığın bilgisinin ve alternatif dünya görüşlerinin bu şekilde dışlanması, doğa ile olan manevi bağlarımızı kaybetmemize mal oldu. Bugün, pozitivist ve materyalist bilimin peygamberlerinin inandığı gibi doğanın efendisi olmadığımızı, Dünya gezegeninin mütevazı sakinleri olduğumuzu biliyoruz. Batılı olmayan bilimsel dünya görüşleri, evreni ve kendimizi anlama perspektifimizi genişletebilir ve daha iyi bir gelecek için yolumuza ışık tutabilir” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve İTBF Öğretim Üyesi olan Prof.Dr.Sırrı Akbaba ise “Psikoloji Biliminde Yeni Paradigma” başlıklı konuşmasında “Günümüzde sosyal, siyasi ve ekonomik ilişkilerde görülen yozlaşmanın en önemli sebebi, insan doğasına bakışın eksik ve yanlış olmasıdır. Psikolojik bilgiler, daha çok biyolojik açıklamalar üzerinden derlenmektedir. Günümüz psikolojisi, fizyolojik ihtiyaçlar ve duyusal algı üzerinden bilimsel araştırmalar yapmış, insana özgü olan “akli algı ve akli iradeyi” dikkate almadığı için eksik ve yanlış bilgilere ulaşmıştır. 20. yüzyıldaki atomcu ve maddeci ekollere duyulan bir tepkinin sonucu olarak birçok tanınmış psikoloji çalışanları; maneviyat, sübjektif, bütüncül, amaç, anlam, değer, mutluluk, iyi oluş, kendini gerçekleştirme, benlik gibi kavramları çalışmışlardır. 21. yüzyılda ise ekilen bu tohumlar ‘pozitif psikoloji’ başlığı altında yeşermeye başlamıştır. Ancak ne var ki; maneviyatı güçlü olan doğudan beslenmiş bilim insanları olmadan, insanın manevi yanının tam olarak tanınmasının mümkün olamayacağı da bilinmelidir.” Görüşlerine yer verdi.

 

İlk oturumun son konuşmacısı olan Almanya’da Bilim, Din ve Uyum Derneği Başkanı olan Dr. Cemil Şahinöz “Bediüzzaman´a göre Multidisipliner Bilim” başlığı ile yaptığı konuşmasında “Materyalist ideoloji, bilimde bilinç ve maneviyat gibi önemli alanların ihmal edilmesine ve sınırlayıcı etkilere yol açmıştır. Bu da hakikate ve gerçekliğin doğasına ilişkin sınırlı bir kavrayışa yol açmıştır. Farklı bakış açılarını dikkate alan multidisipliner bir yaklaşım ise, daha kapsamlı bir anlayışa yol açmaktadır. Bilimin materyalizmin dar çerçevesinin ötesine geçmesi ve gerçekliğin önemli unsurları olarak bilinç ve maneviyatı daha iyi anlaması gerekmektedir” görüşlerini dile getirdi. Bir İslam âlimi olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin multidisipliner anlayışa büyük oranda katkı sağladığını şu sözlerle ifade etti: Bediüzzaman fen ve dini ilimleri birleştirmesiyle, yaşanan olaylara mana-i harfi penceresiyle baktırmasıyla, hakikati ve gerçekleri anlamada yardımcı olmuştur. Bediüzzaman, yaşanan her olayın bir uhrevi, bir de dünyevi yönü olduğunu söyleyerek aslında bilimi de dünyevi ve materyalist penceresinden çıkarıp, daha geniş bir bakış açısına yönlendirmiştir.

İngilizce olarak devam eden ve aynı zamanda Türkçe’ye eşzamanlı çevrilen “Post-Materyalist Bilim Anlayışı” konulu 2. Oturumda ilk konuşmacı Prof. Dr. Harald Walach idi. Walach Litvanya Kazimieras Simonavicius Üniversitesinden öğretim üyesi olup Öteki Toplum Enstitüsünde Araştırmacı ve Almanya’da bulunan Değişim Sağlık ve Bilim Enstitüsünün Kurucu Direktörüdür. Konuşmasında “yeni bir bilinç anlayışının, bilimin genişlemesine nasıl katkıda bulunabileceğini savundu. Pek çok doğa bilimci ve bilimsel dünya görüşünü kamuoyuna yayan kişiler arasında, materyalist bir bilinç teorisi geçerli tek model olduğu konusunda genel bir fikir birliği var. Böyle bir görüşe göre, bilincimiz beyin tarafından üretilir ve onun faaliyetlerine bağlıdır. Beyin öldüğünde bireysel bilinç de ölür. Bu görüş, Batı'daki çeşitli etkili çevrelerde yarı-din haline geldi. Oysa bu dünya görüşü maddenin bilinç üzerindeki önceliği gibi kanıtlayamayacağı birçok varsayımlar yapar ve önemli verileri de göz ardı eder. Ayrıca, ölüme yakın deneyimler sırasında yerel olmayan algıya ilişkin veriler ve doğum izlerine ilişkin veriler, bilincin kendi başına bir varlık, belki de madde ile birlikte temel teşkil ettiği gerçeğine işaret ediyor. Hayatın değerinin ve manasının yeniden keşfi insan bilincinin yeniden keşif ve gelişmesine yol açabilir.

Sonraki konuşmacı ABD, Hartford, Bütüncül Bilim Enstitüsü Başkan V. olan Prof.Dr.Necati Aydın “Harfi Yaklaşımla Bütüncül Bilim ve Eğitim Anlayışına Doğru” adlı tebliğinde öncelikle bilimsel çalışma yöntemine hâkim olan indirgeyici yaklaşımın evrendeki gerçekliği fiziki boyuta indirgeyen anlayışın temelde maddeyi gerçekliğin nihai kaynağı kabul ettiğini ve madde ötesindeki gerçeklik boyutunu inkâr ettiğini, evrendeki değişimi anlarken Yaratıcıdan söz etmediğini ve bu sebeple Çünkü değişim ya maddi sebepler veya doğa yasalarının neticesi olarak algılandığını söyledi. Said Nursi bu yanlış yaklaşımı, varlığa İsmi bakışla bakmak olarak tarif eder. Bu yanlışı düzeltmek için bilginin ve bilimin bütüncül bir anlayışla ve harfi bakış açısı kullanılarak yeniden inşasının gerektiğini ifade eder. Prof. Aydın sunumunda Nursi’nin harfi bakış kavramıyla ifade ettiği bütüncül yaklaşımını mevcut bilime hâkim olan indirgeyici yaklaşımla karşılaştırdı ve bu yöntemin mevcut bilimsel bilginin içinde var olan hakikat ve hikmeti ortaya çıkarmaya yönelik çıkarımsal bir yaklaşımı takip ettiğini ifade etti.

Ardından İngiltere, Durham’da Uluslararası Müslüman İlahiyat Vakfının Müdürü olan Prof. Dr. Colin Paul Turner söz alarak “Bilim ve İslam Uzlaşabilir mi? Yeniden bir Değerlendirme” başlığı ile konuyu keşfedici bir biçimde ele aldı. Şimdiye kadar uzlaşma neredeyse istisnasız olarak modern bilim lehine bariz bir şekilde tek taraflı olduğunu, Modern bilim camiasının kendi kabul ve temel ilkelerini sorgulamadaki isteksizliği ve yetersizliği yüzünden uzlaşma kavramının bir çıkmazda olduğuna inandığını ifade etti. “İslam'ın tarafında uzlaştırma girişimlerini şaşırtan bereket, kader ve melekler gibi zor kavramlar göze çarpmaktadır. Aradaki fark, Müslümanların bunları inançları gereği kabul ettiklerini itiraf etmekten çekinmemeleridir; hâlbuki modern bilim adamlarının büyük çoğunluğu, görüşlerinin bilimsel inançtan çok bilimsel gerçeklere dayandığını iddia edeceklerdir. Dolayısıyla bilim ile İslam'ı uzlaştırmak, Müslümanlara bilimi sevdirmek, İslam'ı bilime ve bilim kültürü ve zihniyetine sevdirmek anlamına geliyorsa, bilimci bilim anlayışının hâkim olduğu bir ortamda bu imkânsız görünmektedir. Ancak ideolojik birikim katmanlarıyla şekli bozulan şu anki haliyle bilim, neredeyse kesinlikle İslam'ı barındırabilecek veya İslam tarafından barındırılabilecek bir şey değildir” diyerek görüşlerini özetledi.

 

Sonraki konuşmacı Oregon Üniversitesi, ABD Nörobilim Enstitüsünden Prof. Dr. Marjorie Woollacott olup konuşmasında “ruhsal uyanışların bilim adamları ve akademisyenler üzerindeki dönüştürücü etkileri”nden söz etti. Genel nüfusta ruhsal uyanışı karakterize eden çalışmalar olmasına rağmen, materyalist bilim ve akademi çerçevesi içinde profesyonellerin hayatları üzerindeki etkilerini açıklayan eden hiçbir çalışma olmamıştır. Bu nedenle, bilim adamları ve akademisyenler üzerinde manevi tecrübelerin dönüştürücü etkilerini belgelemek ve bu tecrübelerin tabiatını açıklamak için yaptıkları çalışma hakkında geniş bilgi verdi. Kısaca 54 bilim adamının tecrübeleri kendiliğinden enerjik uyanışlar, ölüme yakın deneyimler yoluyla uyanışlar ve ruhsal uygulamalar şeklinde olduğunu, tecrübelerin mistik olduğunu, farkındalığın ışık, sevgi veya birleşik bir enerji alanının parçası olma hissini içerdiğini bildirdi.

Londra, İngiltere Bilimsel ve Tıbbi Ağ Direktörü olan David Lorimer ise “Geleceğin Bilinç Biliminde Gnosis” adlı sunumunda Batı felsefesinin kökeninin, Sokratik diyalog ve akıl yürütmeden ziyade doğrudan mistisizm ve gnosis deneyimlerinde olduğunu savundu. Benlik tarafından temsil edilen köklerimizi ve merkezimizi kaybettiğimizi ve kimliğimizin öncelikle modern bilim tarafından şekillendirildiğini; bunun beyinde sol yarıkürenin kültürel egemenliği anlamına geldiğini dile getirdi. Son 50 yılın, mistik ve ölüme yakın deneyimlere ve bunların önemine olan ilginin arttığına tanık olduğunu; Bunların, özne ve nesne ikiliğinin ötesinde genel bir katılımcı yaklaşıma işaret ederek, bilincin baş ve kalbin bir araya geldiği daha derin yapılarına dair bize bir içgörü sağlayabilecek irfanın bir ifadesi olduğunu öne sürdü.

 

ABD Harvard Üniversitesinde Helenik Çalışmalar Merkezinde akademisyen olan Prof.Dr. Athena Despoina Potari konuşmasında, Galileo Komisyonu tarafından 2022'de yayınlanan “Beşeri Bilimlerde Ruhun Rönesansı Çağrısı”nın altında yatan ana noktaları ve mantığı sundu. Bu rapor insani Bilimlere post-materyalist bir yaklaşımın kapsamını genişletmeyi amaçlayan bir belgedir. Bu Çağrı 17. yüzyıldan beri doğa bilimlerinden kaynaklanan mekanik, materyalist ve araçsal bir dünya görüşünün Batı kültüründen dünyaya giderek daha fazla hâkim olduğunu ortaya koymaktadır. Materyalizm paradigması, yalnızca pozitif bilimlerini değil aynı zamanda, Sosyal ve İnsani Bilimlerin çalışma ve uygulamalarını tanımlayan biçimini, yötemini ve hedeflerini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu dünya görüşü, maddenin önceliğine dayanan natüralist bir ontolojiyi ve bütünün parçalarının toplamı ve fiziksel evrenin nedensel olarak kapalı bir sistem olarak görüldüğü indirgemeci bir epistemolojiyi gerektirmiştir. Potari konuşmasında özetle çağrının üç amacının: (i) Bilimler ve Beşeri Bilimler arasındaki yakın disiplinler arası bağlantıları belirlemek; (ii) gerçekliğin doğasına ilişkin materyalist varsayımların bilimsel disiplinlerden "sızıp" Beşeri Bilimlere nasıl nüfuz ettiğini araştırmak; ve (iii) Post-materyalist bilimsel bulguların, Beşeri Bilimlerin kapsamlarını, hedeflerini ve uygulamalarını her zamankinden daha yüksek çeşitlilik, kişisel farkındalık, akademik özgürlük ve açık fikirlilik seviyelerine doğru yeniden tanımlayıp genişletebilme biçimlerine yönelik sonuçlarını eleştirel bir şekilde ele almak olduğunu dile getirdi.

 

Belçika’da bulunan Bruksel Hürriyet Üniversitesinden, Dr Vasileios Basios “Kökenler Üzerine tefekküri Bir Bilime Doğru” adlı tebliğinde, Kuantum ve klasik fizikte yerel olmama ve bağlamsallık, bütünlüğü gerçekliğin temeli olarak kabul edecek olan tefekküre dayalı disiplinler arası Bilinç Bilimini en sonunda kurmak için gerekli olduğunu ileri sürdü. Ortaya çıkan bu yeni bilim türünün, materyalist indirgemenin sınırlarının yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini ifade etti.

 

Oturumun son konuşmacısı ise Nijerya İbadan Üniversitesi, Felsefe Bölümü mezunu, olan Olaniyan Adeola Seleem’in tebliğinin başlığı “Pozitivizm Kendi Kendine Yeniliyor: Bilimsel ve Teknolojik Atılımların Çevreci Bir Değerlendirmesi" idi. Pozitivizmin geçmişteki sürecine değindikten sonra gıda üretimi, ulaşım, bilgi ve teknoloji gibi pek çok alanda pozitivizmin sağladığı önemli ilerlemeler açıklanmakta ve öte yandan, bu olumlu katkıları da tehlikeye atan olumsuz etkileri de ortaya konmaktadır. Konuşmacı tebliğinde pozitivizmi, Kutsal yazılarda yer alan "metafizik" bileşenleri ihmal ederek gerçeği "fiziksel" bileşenine indirgediği için bu zeminde kusurlu bulur.

Kenya Nairobi Üniversitesi, Prof.Dr. Mohamed Bakari ise İslam bilim geleneğinden ve Francis Bacon’dan bu güne Batıdaki bilimsel yöntem üzerine konuştu. Bacon neredeyse kurumsallaşan Batı Bilimsel yönteminin temeli haline gelen şemayı, diğer geleneklerin yapamayacağı bir şekilde ortaya koydu. Sir Karl Popper’ın ve hem de Thomas Kuhn'un fikirleri, başlangıçlarını Francis Bacon'ın ufuk açıcı çalışmasına borçludur.